-
1 brocade
n. brokar, sırmalı ipek kumaş* * *1. sırma ile işle (v.) 2. sırmalı kumaş (n.)* * *[brə'keid, ]( American[) brəu-]noun, adjective((of) a (usually silk) material having a raised design on it: curtains made of blue brocade; brocade curtains.) brokar, sırmalı diba -
2 gore
n. kan pıhtısı, peş (kumaş), üçgen kumaş————————v. peş koymak, peş kesmek, boynuzlamak, süsmek, fildişi ile yaralamak* * *1. boynuzla yarala (v.) 2. pıhtılaşmış kan (n.)* * *[ɡo:] 1. noun(blood (especially when it is thick and solid): After the battle, the knight was covered in gore.) pıhtılaşmış kan2. verb((of an animal) to pierce with its horns, tusks etc: The bull gored the farmer to death.) boynuzlayıp yaralamak, süsmek- gory -
3 drape
perde; kumas parçasi,(kumas, vb. ile) üstünü örtmek, kaplamak, sermek; süslemek; uzatmak, yaymak -
4 drill
n. matkap, delgi, talim, tohum ekme makinesi, tarh, tohum yatağı, kaba pamuklu kumaş, diril, batı afrika mandril maymunu————————v. delmek, matkapla delmek, talim yaptırmak, çalıştırmak, talim yapmak, delik açmak, kuyu açmak, tohum ekmek, makine ile tohum ekmek, sondaj yapmak, sonda ile yoklamak* * *1. del (v.) 2. matkap (n.)* * *[dril] 1. verb1) (to make (a hole) with a drill: He drilled holes in the wood; to drill for oil.) delmek, sondaj yapmak2) ((of soldiers etc) to exercise or be exercised: The soldiers drilled every morning.) eğitim/talim yap(tır)mak2. noun1) (a tool for making holes: a hand-drill; an electric drill.) matkap, sondaj âleti2) (exercise or practice, especially of soldiers: We do half-an-hour of drill after tea.) talim -
5 webbing
n. dokuma, sağlam dokunmuş kumaş* * *1. ağ ile çevirme (n.) 2. ağ ile çevir (v.) 3. ağla sararak (prep.)* * *noun (a tough woven fabric used in making belts, straps, upholstery etc.) kalın dokuma şerit -
6 damask
adj. şam işi, damaskodan yapılmış————————n. damasko, şam kumaşı, şam çeliği, şam gülü————————v. kakma ile süslemek, şam işi dokumak, damasko ile döşemek, süslemek, donatmak* * *1. damasko 2. şamda yapılan çiçekli ipek kumaş -
7 вид
görünüş,biçim; tavır,kılık kıyafet; hal; görünüm,manzara; tip,tür,çeşit* * *I мвне́шний вид — (dış) görünüş; kılık (kıyafet) ( одежда)
с видом победи́теля — galip tavrı ile
у неё жа́лкий вид — acıklı / acınacak bir hali var
у него́ был расте́рянный вид — şaşırmış görünüyordu
2) ( состояние) halв пья́ном виде — sarhoşken, sarhoş olduğu halde
в тако́м виде тебе́ идти́ нельзя́ — bu halinle gidemezsin
их едя́т и в све́жем виде — bunlar taze iken de yenir
3) (пейзаж, перспектива) görünüş, manzaraо́бщий вид — genel görünüş
вид сбо́ку — yandan görünüş
кварти́ра с видом на́ мо́ре — deniz manzaralı daire
4) ( поле зрения) в соч.на вид у́ у кого-л. — birinin gözü önünde
скры́ться и́з виду — gözden kaybolmak
при виде опа́сности — bir tehlike görünce / görününce, tehlike karşısında
5) (ви́ды) мн. ( предположения) tahminlerвиды на урожа́и — ürün / rekolte tahminleri
••на вид ей со́рок (лет) — kırk yaşında görünüyor / gösteriyor
на вид ей лет со́рок — görünüşe göre kırklık var
на вид он моего́ во́зраста — benim yaşımda gösteriyor
э́то был симпати́чный на вид мужчи́на — sempatik görünüşlü bir erkekti o
с виду я́блоко хоро́шее — görünüşe göre / görünürde elma iyidir
в виде ша́ра — yuvarlak biçiminde
изда́ть в виде отдельной кни́ги — ayrı bir kitap halinde yayımlamak
у нас все на виду́ — gizlimiz saklımız yok
не пода́ть / не показа́ть виду — renk vermemek, belli etmemek
он вида́л виды — görmüş geçirmiş bir adamdır
име́ть в виду́ — ( подразумевать) kastetmek; ( учитывать) hesaba katmak, aklından çıkarmamak
под видом корреспонде́нта — kendisine muhabir süsü vererek, muhabir kılığına girerek
под видом кри́тики оши́бок — hataların eleştirisi kisvesi altında
под видом обеспе́чения / наведе́ния поря́дка — asayişi sağlama paravanası altında
под видом экономи́ческой по́мощи — ekonomik yardam görünüşü altında
под видом торго́вого су́дна — ticaret gemisi kisvesi altında
он сде́лал вид, что пове́рил — inanmış göründü
мы сде́лали вид, что не слы́шим — duymaz göründük
я сде́лал вид, что не по́нял — anlamazlığa vurdum
(в таки́х слу́чаях) он де́лал вид, что за́нят де́лом — iş yapıyor görünürdü
он сде́лал вид, что не узнал меня́ — beni tanımamazlıktan geldi
я то́лько де́лал вид, что пишу́ — yazmıyordum, yazarmış gibi yapıyordum
он смути́лся, но не по́дал виду — bozulduysa da belli etmedi
ни под каки́м видом — asla
II мупустить и́з виду — gözden kaçırmak
1) tip, tür, çeşit (-di)но́вые виды тка́ней — yeni kumaş tipleri
не́которые виды проду́кции — bazı ürün türleri
зи́мние виды спо́рта — kış sporları
виды люби́тельского спо́рта — amatör spor dalları
разли́чные виды спо́рта — çeşitli sporlar
оди́н из видов спо́рта — spor dallarından biri
стать национа́льным видом спо́рта — ülkenin ulusal sporu olmak
состяза́ния проводи́лись по десяти́ видам спо́рта — yarışmalar on dalda yapıldı
таки́е виды изобрази́тельного иску́сства, как жи́вопись и скульпту́ра — resim ve heykelcilik gibi sanatlar
2) биол. tür -
8 bolt
n. cıvata; sürgü; kısa ok; yıldırım; fırlama; kaçış, kaçınma; top (kumaş vb.); kilit dili————————v. sürgülemek, tıkınmak; çiğnemeden yutmak; fırlamak, kaçmak, tüymek, çekilmek (partiden), elemek, süzmek, tülbentten geçirmek* * *1. cıvata 2. cıvata ile tuttur (v.) 3. cıvata (n.)* * *[boult] 1. noun1) (a bar to fasten a door etc: We have a bolt as well as a lock on the door.) sürgü, kol demiri2) (a round bar of metal, often with a screw thread for a nut: nuts and bolts.) cıvata3) (a flash of lightning.) yıldırım4) (a roll (of cloth): a bolt of silk.) top2. verb1) (to fasten with a bolt: He bolted the door.) sürgülemek2) (to swallow hastily: The child bolted her food.) çiğnemeden yutmak3) (to go away very fast: The horse bolted in terror.) ok gibi fırlamak•- bolt-upright- boltupright
- a bolt from the blue -
9 flannel
n. fanila, flanel, flanelden yapılmış giysi, zevzeklik————————v. fanila giydirmek, fanila ile ovmak, zevzeklik etmek* * *fanila* * *['flænl](loosely woven woollen cloth usually soft and slightly furry: blankets made of flannel; ( also adjective) a flannel petticoat.) yün kumaş, flanel -
10 frieze
n. friz, duvar süsü, şayak, kaba yün kumaş————————v. friz ile süslemek* * *çuha* * *[fri:z](a narrow strip around the walls of a room, building etc near the top, usually decorated with pictures, carving etc: The walls were decorated with a frieze of horses.) duvar süsü, friz -
11 brocade
v.sırma ile işle:n.sırmalı kumaş
См. также в других словарях:
basma — is. 1) Basmak işi 2) Gazete, dergi, kitap vb. bası ile hazırlanmış yazılı şeyler, matbua 3) İskambil kâğıdı ile oynanan bir oyun 4) Üzerinde bası ile yapılmış renkli biçimler bulunan pamuklu kumaş O güne kadar bir okka üzüm, bir arşın basma… … Çağatay Osmanlı Sözlük
aplikasyon — is., Fr. application 1) Uygulama 2) Bir kumaş üzerine başka bir kumaş parçasını veya bir danteli dikme yolu ile uygulayarak yapılan süs 3) Eldeki haritaya göre arazi üzerinde bir parseli kazıklarla belirtme … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüz — 1. is. 1) Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor. S. F. Abasıyanık 2) Yüzey, satıh Suyun yüzünde. 3) Kesici araçlarda ağız Bıçağın keskin yüzü. 4) Bir kumaşın… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yanmak — nsz, ar 1) Birleşiminde karbon bulunan maddeler, ısı ve ışık yayarak kül durumuna geçip yok olmak Yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilir... Anayasa 2) Ateş durumuna geçmek, tutuşmak Kömür yandı. Ocaktaki odun yandı. 3) Isı, ışık veren… … Çağatay Osmanlı Sözlük
nešti — nèšti, nẽša, nẽšė 1. tr. 5D194, R, K einant gabenti iš vienos vietos į kitą paėmus, užsidėjus: Kitąsyk neštè nèšdavo gromatas Plv. Neš (nešk) greičiau rezgines su šienu Švnč. Nešk arkliam [ėsti] Ėr. Nẽšam ant žolės audeklą Grv. Rokuo[ja],… … Dictionary of the Lithuanian Language
žiūrėti — žiūrėti, žiū̃ri (žiū̃ria Kpr, žiūro DrskŽ), ėjo KBII167, K.Būg, Rtr, DŽ, FrnW, NdŽ, KŽ, LzŽ, DrskŽ; Q310, H, H206, R, R19,200, MŽ, MŽ266, MŽ1113, D.Pošk, S.Dauk, Sut, N, M, L, LL116,276,310, ŠT30,85,199 1. intr. K, BŽ77 akis nukreipti į ką,… … Dictionary of the Lithuanian Language
atlas — 1. is., Ar. aṭlas Yüzü parlak, sık dokunmuş bir tür ipekli kumaş, saten Birleşik Sözler atlas çiçeği atlas kemiği 2. is., coğ., Rum. 1) Dünyanın, bir ülkenin, bir bölgenin fiziksel ve siyasal coğrafyası ile ekonomi, tarih vb. konularda toplu… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bel kemeri — is. Elbise üzerinden bele dolayarak bir toka ile tutturulan, deri, kumaş veya metalden yapılan özel bağ, bel bağı … Çağatay Osmanlı Sözlük
bezlemek — i 1) Bez, kumaş vb. ile örtmek veya kaplamak 2) Çocuğun altına bez koymak, çocuğu belemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
boy — 1. is., top. b. Ortak bir atadan türediklerine inanılan toplumsal ve ekonomik ilişkilerinde anaerkil, ataerkil anlayışı uygulayan geleneksel topluluk, kabile, klan Türk boyları birbirlerini kardeş tanıyorlar. O. S. Orhon Birleşik Sözler boy beyi… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çirişli — sf. 1) Çiriş sürülmüş 2) İnceliği kola ile örtülmüş (bez, kumaş) … Çağatay Osmanlı Sözlük